14 Aralık 2010 Salı

I quit kardesim...

Bugun I quit diye bagirip onlugumu firlattim.
Hemen flashback yapip gecmisten alarak anlatiyorum hikayemi.
Domates salatalik sogan kesmeden aliyorum.
Sabahlari ise gelip duzenli olarak yerleri supurup,bari temizleyip,sabah bulasigini yikayip,kesme bicme islemlerini yapip,sonra tekrar bulasik,yer silme,copu cikarma gibi isleri yapiyordum.
Etrafimda konusulan dil kulagima HABALABA HABALABA gibi geldigi icin gunde 10 saatimi tek kelime anlamadan 2 laf edemeden bu isleri duzenli olarak yaparak geciriyordum.
Ara ara bazi islere kendimce atliyordum tabi ki.
Shakshuka diye bir yemek var mesela.
Ama bizimkinden degil.
Bildigin menemene shakshuka diyor bunlar.
Gecen gun siparis geldi , baktim millet yogun , hemen kostum tepsiyi kaptim, ekmegi isittim,yanina konucak tursu ile humusu hazirladim, allahim ne buyuk mutluluk elime farkli bir is gecti. :)
Sef asci fark etti ve goz kirpti aferin gibilerden.
Beni goren uluslararasi bir sirkette CEO onunde cok basarili bir prezentasyon yapmis zanneder.
Neyse arada kendime hedef koyuyorum gunler boyle gecerken.
1 ay icinde o espresso makinesini kullanmaya baslayip,musterilere kahve verme islerini bana vermezlerse ve 3 ay icinde de sandwichlere baslamazsam ben giderim kardesim diye icimden icimden konusuyorum.
Neyse sansa 3. haftamda patron geldi.
Espresso makinesini ogretti.
Ama o capuchinonun sutunun kivamini ogretirken var ya... neredeyse elime cetvelle vuracakti.
Karete kitteki ogretmene hic benzemiyor.Bagirip cagiriyor.
50 tane kahve yap gerekirse ama o sutun kivamini tuttur.
15 kg sut boyle cope gitti mi :)
Kahveleri vermeye basladim mi?
Gibi gibi.
Sevgilis sefimiz sabahlari duzenli gelen musterileri aman Sevim'e kaptirmiyayim tribinden ' bunu ben vereyim 'diye kendisi veriyor bana gun icinde tek tuk kahve vermek dusuyor.
Onun disinda isim , domates,salatalik,sogan kesmek,yeri ve bari silmek, bir de camlari silmek tabi ki.Icerden ve disaridan.
Copu cikarmak,bulasiklari yikamak. Ayni sirkulasyon devamli turnike.
Bugun sabah gene atladi mi kahvelere.
Ben birden onlugumu firlatip 'I QUIT' dedim.
Bu da dur bekle bir dakika , bir sigara yak dedi.
Sonra geldi yanima.
Basladim anlatmaya ,
Amir bak tek motivasyonum bu kahveleri vermek ama siz beni sadece temizlik icin burada kullaniyorsunuz , 30 yasindayim ve gunlerimi hic bir sey ogrenmeden bulasik yikayarak geciriyorum burada.'
Dedi ki 'ama yavassin musteriler sabahlari ise yetisiyor'.
Ben de dedim ki ,' daha cok kahve yapmazsam , musteriler bana baski yapmazsa ben hizli yapmayi nasil ogrenicem.
Sen kahveleri verirken ben bulasiklari zaten yikiyorum ,daha sonra yapacak bir seyim kalmiyor sonra dakikalari sayiyorum bos bos hic bir sey yapmadan , bu sekilde hakketmedigim bir parayi kazanmak istemiyorum.'
O da dedi ki 'haklisin , ayrica guzel kahve yapiyorsun.'
Ilerleyen saatlerde de ekledi , 'yarindan itibaren sana tezgah hazirlayacaz sen de sandwich yapacaksin'. ( bu sozu daha evvel de vermislerdi)
Ama gun icinde tek bir kahveye bile elini surmedi ve butun kahveleri ben verdim.
Kendimle gurur duydum , ilk defa hayatimda is yerinde isyan ettim , gozumu kararttim , gidiyorum kardesim dedim ve durduruldum.
Kralsin kizim artik sen sirtin yere degmez yuru be diye bir sisindim kendi kendime.
Tabi mesai saatinin bitimine yakin , diger shiftlerde calisan 3 arkadasin ayrildigini , o yuzden beni hos tutmak istediklerini anladim.
Hehe fark etmez.
Hala kralim :)

6 Aralık 2010 Pazartesi

Hayat burada kolay degil!!!!!!!

Pekala,nereden baslasam,
Oncelikle ev aramaktan baslayalim.
Burada evler 1940 lardan kalma.
O yuzden evlerin tesisat,gaz ve elektrik yapilari biraz antika.
Ama en antika ve hala alisamadigim durum tualetler.
Tualete gitmek istiyorsaniz eger tualetin oldugu odaya gidiyorsunuz.
Oradan yikanmaya veya ellerinizi yikamaya gecmek icin baska odaya girmeniz lazim.
Evet tualet ile lavabo ayri odalarda.
Gecen gun bir arkadasimin evine oturmaya gittik.
Salonda otururken ev sahibine ev aradigimi,onun gibi bir evi paylasarak yasamak istedigimi ( buralarda insanlar bu sekilde yasiyor.Pahalli ev kiralari ancak bu sekilde makul bir rakama geliyor) ve yasam alani olacak odamin nasil gozukmesi ile ilgili bir fikrimin olmasi icin evini gezip gezemiyecegimi sordum.
Birinci oda onun odasiydi.
Ikinci oda ev arkadasinin odasiydi.
3. kapiya geldigimde oranin bir an icin tualet oldugunu ve Turk usulu bir anda bir banyoya cikacagimi dusundum.
Hani sohbenin,camasir makinasinin,tualetin,kuvetin oldugu,bizim genelde cok buyuk gormedigimiz ama buralari icin salon salomanje sayilan turden.
Veee 3. kapiyi actigimda kendimi tekrar salona girmis arkadasimin kocasini karsimda otururken buldum.
Meger salona acilan ikinci bir kapi varmis :)
Ama anlik dumurumu ve komediyi anlamaniz icin elimin o kapi koluna giderkenki beklentimi ve kapiyi actigim anda salondaki koltukta oturan cocugu karsimda bulmanin verdigi sahneyi gercekten yasamaniz gerekir.
Devam ediyorum.
Ev aramakta kalmistim.
ilk gittigim ev 3 odali , iki odada muzisyen iki cocuk yasiyor,3. oda kiralik.
Yani hic ortak alan yok , kapidan girdigin anda kendini odaya kapaman lazim.
Neyse diyelim ki yaptim varsayimimdan ev arkadaslarimla konusuyorum.
Nasil insanlarsiniz,ben iste arkadaslarim girer cikar bu duruma ne dersiniz vs.
Su cevabi aldim.
Yeah, we are very calm people, but of course you can bring friends.
Ben de sakin bir insanim ama yeri geldiginde icimdeki gurultulu canavari disari birakmayi severim o zaman ne olacak? :)
2. eve geciyoruz.
Bir ajans gibi bir adam aldi beni bir eve goturdu,2 tane cocuk yasiyor o evde bana 3. odayi gosterdi, odayi soyle tanimliyayim.
Ben 100 kg geldim, %90 i elbise, uyumak icin elbiselerimin uzerine yatmam lazim dedim.
Ok anladim seni gel baska eve gotureyim dedi.
Beni yasadigim bolgenin biraz disina cikardi ve 2 fransiz kizin yasadigi ciplak beyaz duvarlari olan ruhsuz daginik bir eve soktu.
Sonrada dedi ki uzgunum bu fiyata bulacaginin en iyisi bu.
Ben de icimden dedim ki o zaman o iki sakin muzisyenle yasarim daha iyi.
Ev aramaya devam.
Bakalim karsima daha ne evler cikacak.

2 Aralık 2010 Perşembe

ince cizgi

Evde televizyon karsisinda hic bir sey yapmayip gotunu yaymakla , bir seyler yapmak,bir yerlere ulasmaya calisma arasindaki ince cizgi surada basliyor.
Gotunu kaldirarak!!!!
Zor bir durum.
Az evvel birinci hamlemi yapip bir ev bakmaya gittim.
Simdi ikinci hamlemi yapiyorum.
Bakalim bisiklet nerelere goturecek.
Gorusuruz.

29 Kasım 2010 Pazartesi

BUGUN YENI SEYLER OGRENDIM

Patronum 5 gun evvel verdigi sozu ancak bu sabah gerceklestirebildi ve erkenden gelip bana bir seyler gosterdi.
Bicagi nasil tutup nasil domates,maydanoz ve salatalik kesilecegini...
Bir kere bicagi tututtugun el ile kesicegin gidayi tuttugun elin ozel duruslari var.
Bilegin ozel hareketleri bicagin ozel domatese veya salatalaliga degisi var.
Iki kasa kadar kestim her birinden ve kendimi cok canli hissettim.
Geldigimden beri ogrendigim en guzel seydi.
Dogdugumuzda bos bir defter gibiysek eger,ve bugune kadar sayfalarimizi doldurmussak ki bana gore cogu sacma sapan ve gerkesiz karalamalardan baska bir sey degil.
Ilkokul,ortaokul ve lise yillarinda ogrendigimiz bilgilerin yuzde kacini kullaniyoruz?
Arti o deftere yasadiklarimiz gorduklerimiz de yazilinca beynimiz bir cok travmalar,mutluluklar,uzuntuleri de ezberleyip daha sonra ezberden tepkiler veriyor.
Mayis ayindan beri bildigim bir cok seyi unutmaya ve defterimin dolu sayfalarini temizlemeye calisisyordum, ve bugun o acilan yerlere domates,salatalik kesme teknigini yazdim.
Ayrica bu deftere yeni bir dil,yeni alfabe eklenecek.
Her ne kadar su anda cok korksamda SS kurali ile (ben buna seve seve demeyi tercih ediyorum motivasyon meseleleri) o dil de deftere eklenicek.
Bu arada defterimden dip notlar.
Bu ulkede bebek patlamasi var, gordugum herkes pusetli.
Bebegi yoksa kopegi var.
Biri yetmemisse ikisi de var. :)
Bir de evimden ana caddeye cikarken gectigim parkta enteresan bir koku aliyordum.
Bu koku parktaki agaclardan yayiliyormus ve meyvasi veriyormus.
Agacin ismini henuz ogrenemedim ama kokunun neye benzedigini direct olarak soylemiyecem.
Ezberledigim hislerde utanma da var :)
Ama anlatma hevesimde oldugumdan sifreli veriyorum.
Bu kokuyu duydugumda bazen pis pis guluyorum,bazen de erkek dusmani kesiliyorum.
Biz bayanlarin ruyalarini susleyen bir koku degil ama sevdigimiz erkegin icinden derinlerden geldigi icin sevmeyi seciyoruz.:))))))))))
Sansliysan bol kokulu gunler....

28 Kasım 2010 Pazar

Life is hard or not????

Gecen gun oturmus kimlerle uzun zamandir konusmadigimi dusunuyordum.
Annem,babam,kardesim oncelikliler.
Sonra Tr deki ailem,sonra burada beni takip eden akrabalarim,sonra arkadaslarim,sonra ara ara mesaj atip nasil oldugumu soran supriz isimler.
Takip etmek birilerini veya takip edilmek cok zor.
Hep birilerini araman gerekiyor,birini aradin mi hay allah su kisiyi aramaliyim hissi.
Keske haftada 1 gun butun sevdiklerim bir eve toplansalar,ben de bir aramayla su isi halletsem ve geri kalan zamanimda sucluluk ve vicdan olaylari ile ugrasmasam.
Onun disinda cuma gunu saat 07:00 - 16:00 mesaimi yaptim ilk resmi is gunum olarak.
Ama ne gundu.
Canim cikti ve kendimi hic ise yarar hissetmedim.
Bir sn oturmadigim ve bir seyler atistirmak molasi vermedigim halde.
Sabahki rutin salatalik,domates ve sogan kesim islerimden sonra cafenin yogun trafiginde yaptigim tek sey bulasik ve etraf toplamakti.
Bir ara bir siparis duydum.
Limonataaaa.
Baktim veren yok , kostum bardagi kaptigim gibi doldurup verdim.
Onun disinda insanlarin kendi arlarinda konusmalarini anlamadigim gibi bana bir seyler soran musterilere aptal aptal bakip sefi cagirmak zorunda kaldim.
Tam 9 saat boyunca iki kelime konusmadan,istemedigim seyleri yaparak,kendi kendime motivasyon etmeye calisarak gecti.
Sonuc peki, sonuc yok.
Bebek adimlari.
Sabretmek gerekiyor.
Ve bu sabir daha evvelki sabrettigim seylerle alakasi yok.
Dili ogrenene kadar,elimle bicagi tutup bir seyler hazirlamayi ogrenene kadar,kendi yerime yerlesene kadar sabretmeyi ogrenmem gerekiyor.
Ve bu surec 3-5 gun degil , aylardan bahsediyoruz.
Sabretmek zorunda olan herkese kolay gelsin.
Bana da.

25 Kasım 2010 Perşembe

ISE ALINDIM ALINDIM ALINDIMMM

Aslinda bu dunku yazimin basi ama olayin girisini anlatmadan gelismesini anlatinca ben simdi sonucunu yazmak anlamsiz geldi.
Iyisi mi ben herseyi anlatayim da icim rahat etsin.
Giris
Benim evin oralarda 3 tane corner cafe var.
Iki tanesi eleman ariyor ilani verir.
Ben ikisine de basvurur
Biri yanitlar
Ben gider konusur ve patron bana der ki:
3 gun bedavadan calisacaksin'sistem boyle isliyor buralarda'.
3. gunun sonunda bu 3 gunluk perdormansina gore ise aliyoruz.
Saati 6 usd + tiplerle 9-10 usd ye geliyor.
Shift saatleri sabah 7 aksam 4 veya aksam 4 gece 12.
Buraya kadar her sey ok.
Birinci deneme gunum;
Temizlik sirasinda depoda olu bir sican vardi dolabin uzerinde,elimi bile surmedim ama goruntusu tuylerimi diken diken etti, sicana dokunamadim ama yurudugu yerleri temizliyorum dusuncesi bir fenalastirdi.
Ikinci gun;
Baska depo temizlettirdiler, onlarca karafatmayi supurdum yerden, midem bulandi,yuksek sesle kufur edip bagirinmaya basladim.
Ucuncu gun (bugun)
Bekliyorum ne olacak diye,2 kg sogan dograttilar vucudumdaki su cekene kadar agladim.
Sonra uniformayi verdiler cafeye gec dediler.
Bulasik yikayip kuruladim, bir seyler ogrenmek istiyorum ama ogretenim yok.
Digerlerin sinirlerine dokunuyor olmaliyim ki 'isin yokkken tepemde dikilip seyretme musterilere garip gozukeceksin cik mutfaktan etrafta takil.' diye bir yorum aldim.
Hoppala
Ben nereye sigacagimi sasirdim.
Sonra patron geldi,gir iceri dedi.
Bulasiklara devam,
Bir yandan bulasik yikarken elemanlari seyrediyorum neyi nereden alip nereye koyuyorlar diye , bir yandan isallah bulasik cogalir da cikmak zounda kalmam diyorum,obur yandan ben bulasikci olmak istemiyorum ki kardesim.
Birden patron gozumdeki acikli bakisi farketmis olucak ki donup bana 'Yavas Yavas ' dedi , hem de turkce dedi.
Ufaktan bir motivasyon oldu.
Daha dogrusu motivasyonun 'M' si oldu ancak.
Yarin ise resmi olarak basliyorum.
Hayirli ugurlu olsun.
Bakalim yarin nasil sigisicam aralara.
Bu arada espresso makinasini ogrenmek icin interneti arastirmayan karafatma olsun.
Bitti....

24 Kasım 2010 Çarşamba

Gurbet ellerde....

Hani bir cok insan yeni ulkede yeni bir yasam yeni bir sayfa hayalini kurar ya.
Kolay degil kardesim.
Tamam cok zorlugu gormedim ama kolay degil.
Bir kere aile evinde yasamissan 30 sene ayri eve cikinca temizlik camasir bulasik senin basina kaliyor
Kolay degil
Kirani odeyecek elektrigini suyunu odeyecek gerekli temel gidalarini saglayacak geliri kazanmak istiyorsun
Arada bir de olsa etrafinda tanidik bir ses tanidik bir dil istiyorsun
Etrafta afislere baktigin zaman alfabeyi tanimamak , marketten bir seyler almak istedigin zaman ne alacagini bilememek,aldiklarini okuyamamak da zor.
En zoru da hadi neler oluyor anlat diyenlere bir cevap vermek
Cunku su anda olan biten enteresan bir sey yok.
Hic bir sey oldugu yok
Baby steps de neymis resmen cenin durumundayim su anda
Bir ise girdim ama 3 gun ucretsiz deneme calistiriyorlar
Bugun yerden bir suru hamambocegi temizledim mesela ilaclama yapilmis
Bir ara sinirlerim bozuldu etrafta kimsenin olmamasinin , olsa bile turkce anlamamasinin verecegi rahatlikla kufur edip bagirmaya basladim.
Yakaris veya aglasma degildi bagirmam.
Hakkimi istedim
Elimden geleni yapiyorum iste
Tamam bugune kadar sadece hayal kurup fantazilemekle kalmistim ama simdi gercekten tirnaklarimla kazimak icin ilk tirnak darbelerini vurmaya basladim
Istemeyi bilmek lazim
Benimkisi biraz sert oldu ama I hope he\she gets my point.
Bugune kadar istediklerim biraz garip bir sekilde donus yapti bana
Zengin koca istedim,sacma sapan bir adam cikti karsima
Yaptigim isten kurtulmak istedim bir anda kendimi issiz buldum ve tekrar is arayacak gucum olmadan.
Tatil istedim,tatilde bir de yaz aski istedim.
Ikisini de verdi ama sonra zamani gelince ikisini de geri aldi.
O yuzden ne istedigini bilmeli insan.
Ve bunun icin bir seyler yapmali.
Bugune kadar isterken ofiste bilgisayarimin karsisinda soliter acikti.
Bugun ise istedigim seye yakinim ama en dibindeyim.
Basamaklari cikmak bana dusse bile en azindan bir isik gormeyi istemek de hakkim.
Karsilikli.
Ben adimimi karanlikta kor topal atmaya hazirim.
Houston kalkisa haziriz.:)

19 Ekim 2010 Salı

Bu blog yazısı nasıl çıktı.Tenk yu Cindi.. :)

Vadiden döndüğümden beri İstanbul'da sıkılmaktan mırmırlanıyorum.
Muhtemelen Türkiye'den ne kadar süre belli olmıyacak bir şekilde ayrılıyorum.
O yüzden vadideki tatilimi bitirip insanların baskısıyla (büyük oranla kaybettim,biraz daha kal diyen bir ben vardım) benim de oradaki gelecek yağışlı havalarda alacağım sıkıntılar,vakit geçirelecek insan sayısının azalması da etkileyerek döndüm.
Off şimdi gelir yok,hep cepten yemek,sürekli birilerini görmeye gitmeye çalışmak için bir yerlere gitmek,dışarıda çok vakit geçirememek pis çamurlu trafiği bol Istanbul'da.
Hep ev hep ev nereye kadar.
Evler de benim evlerim değil.
Ailemin,arkadaşlarımın.
Kabul ben bir sokak kuşuyum hareket etmeliyim , ama bunu yapamadığım zamanlarda sığındığım yer de bana neşe verecek şeyler olmalı.
Bana ait.
Keyfime göre.
İlla hayallerdeki ev olması da gerekmiyor.
Deniz veya doğa manzarılı ev istedin de sahip olamadın mı?
Çek karşı duvara muazzam bir resim.
Gerçeği kadar olamasa da Göz'ümüzün de bir canı var değil mi?
5 duyumuz vardı di mi.
Aç evinde ara ara hoş bir müzik.
Ne hoşlanıyorsan ama, kişisel tercihe ve zevke göre caz da arabesk de aynı görevi görür.
Kokan güzel bir saksı çiçeği koy.
Bitki zor mu geliyor , kokulu mum , tütsü.
Yumuşacık polar bir battaniye al.
Evinde tadı hoşuna giden bir şeyler hep olsun.
Bunlar benim zevklerimdi ama demek istediğim keyif almayı ana indirebiliriz.
Mesela eve geldim.
Arkadaşımın evine sağolsun evde yokken vakit geçirmeme izin veriyor, umarım ağırlık yapmıyorumdur :)
TV'yi actım bacaklarımı uzattım ve bir anda o işlemin devamının bana keyif vermiyeceğini ve sadece zaman öldürmek olacağını anımsadım.
Kalktım,müzik açtım.
Baktım dışarıda güneşşşş....
Aldım laptopu ve dedim ki 'Balkonda otururken bu evin keyif vermesi ile ilgili yazı yazıcam.'
Oturdum balkondaki sandalyeye ve bir baktım ki güneşten laptop'un ekranını görmüyorum.
İçeri kalkmaya yeltenirken o sırada güneşlenmenin bana daha çok keyif vereceğine karar verdim.
İşte biraz güneşlenip,biraz etrafı seyredip,biraz müziği dinleyip, bir düşünceden bir düşünceye atlarken başka bir tavsiyeyi hatırladım.
Yahu ben bu düşündüğüm şeylere ilk hangi düşünce ile gelmiştim?
Hah keyif almaya çalışmak.
Mızmızlandığın bahanelere rağmen.
Çok güzel bir gün geçirdim.

15 Ekim 2010 Cuma

EMPATİK

''Dostlarla Tartışıyorduk,'empati olanaklı mıdır,insanlar birbirinin duygularını duyumsayabilir mi'' diye. Tasavvufçu bir dost'Şu duvardaki tuğlalara bak' dedi, 'Onlardaki sabrı duyuyor musun?''
Bir gün kendimi çok ciddi anlamda karşımda duran ama hiç konuşmadığım birisinin hislerini ve o sıradaki davranışlarının koşullarını anlamaya yönelttim.
Varlığından son derece rahatsız olduğum ve etrafımda kesinlikle istemidiğim biriydi üstelik.
Ama bu duygunun ben de yarattığı hoşnutsuzluk hissinden de bir an önce kurtulmak istiyordum
.
Durdum ve tam karşımdaki kişi gibi düşünmeye ve hissetmeye çalıştım.
Duyumsadığım şeylerin doğruluk teyidini hiç bir zaman almadım, ama bir daha da varlığının üzerimdeki negatif etkisini hissetmedim.
Yani daha evvel kendime bir şekilde düşman benimsediğim bir insanla bir çeşit uyum içinde yaşamayı öğrendim.
İçten içe bir şekilde iletişime geçmeyi istemiş olabilirim ama bu konuda en ufak bir çabam olmadı.
O kendimi onun yerine koymaya ayırdığım süre durumu kabullenme ve bununla barışmama yetti.
Bu yaşadığım deneyimim bugüne kadar yaşadıklarım arasında en yoğun empati kurma anım olduğunu düşünüyorum.
Empati, sözlükte karşığı var,tanımlamaları ve betimlemeleri var, o halde genel bir kavram yani herkesin içinde olan bir kavram.
O halde içimizdeki aç gözlülük,şiddet veya zarar verme dürtülerin yanında böyle bir duygumuz var ise bunu kullanmaya daha sık çalışılsa.
Belki o hep içimizi karartan ve bizi korkutan dünya nereye gidiyor insanlık nereye gidiyor sorularına zamanla daha olumlu cevaplar da vermeyi başarabiliriz.
Ne yaptığını bilmeden ortalığı kırıp geçiren yaramaz çocuklara bakıp gülümseyebildiğimiz gibi. :))))))))))

6 Ekim 2010 Çarşamba

İlişkiler,aşk,the one..............

Bugün oturup şöyle bir soru sorsam kendime karşıma çıkan her ilişkiye the one gözüyle bakıp karşımdakinin ödünü koparmış olma ihtimalim nedir diye.
Sanırsam çok da az değil :)
Beraber vakit geçirmekten keyif aldığın insanı aynen o şekilde o yoğunlukta hayatının sonuna kadar tutmak istemenin nesi yanlış diye de düşünüyorum bir yandan da.
Yahu şu anda keyfim çok yerinde yarında niye keyif almaya devam etmiyeyim ki diyorum ne yalan söyliyeyim.
Evet bir düğün ve gelinlik hayali de beliriyor.
Tamam çocuklarımızın isimlerini ve suratlarını düşünmüyor değilim sonra da.
Ama gerçekten bunu karşımdakine çaktırmıyorum.
Ya da öyle zannediyorum.
Sadece gerçekten ve gerçekten merak ediyorum yer yüzünde bunu tek yapan ben miyim yoksa delimiyim neyim?
Tüm bunları yazarken de bana şu lafımı hatırlatacak olan arkadaşlarımın yüzü gözü önüme geliyor' Ya Sevim sen kimseyi bulamıyorum diye ağlaşıyorsun ama sonra geliyor off sıkıldım bunaldım bitirmek istiyorum ilişkiyi dediklerini de unutmadık'
Evet bu şımarıklığı da yaptım.
Beni isteyenleri daha az isteyip istemeyenleri daha çok istedim.
E bu da bir yerde insanın doğası değil mi.
Sadece bana aynı zaman diliminde aynı şekilde isteme veya istenme denk gelmedi sanırım.
İstenmeme durumuna da hep aşk dedim.
Sonunda kavuşma olma ihtimali var ya.
Dram da var, tutku var,romantizm var ve işin içinde hepten bir komedi var.
30 uma kadar bir çok senaryoya ve filme imza attığımı övgüyle söyleyip filmlerime eşlik ettirdiğim rol arkadaşlarıma minnetlerimi sunmaktan başka bir şey söyleyemiyorum.
Ama sanırsam the one,ruh ikizimi aramaya artık son vermeye, bununlan beraber gönül işlerine de bir süreliğine ara verip hayat ile ilgili başka şeylere konsantre olmayı tavsiye ediyorum kendime ve benim gibi hayatının aşkını romanlardaki gibi arayan diğer aşk insanlarına.
Aşk kadınıyım evet ama şu aralar karşı cins haricinde başka şeylere de tutkulu olmanın zamanı geldiğine inanıyorum.
Yazarken yazdıklarıma kendim bile inanamayıp bir an için silmeyi düşünmüş olsam da yukarıdaki bazı şeylerin kendime daha evvel itiraf etmediğim şeyler olduğunu fark edip o şekilde tutmaya karar veriyorum.

20 Eylül 2010 Pazartesi

biolojik saat tik tak tik tak

Çok uzun zamandır biolojik saatimi anneliği düşünüyorum.
Bugüne kadar ne kadar iyi bir anne olacağımı bebekleri ne kadar sevdiğimi,çocuğum olunca onun neler yapmasını istediğimi düşünüyordum.
Yok duvarını beyaz yapacam da boyasın da,müzik kursu,dans vs vs vs...
Bir de paniğim de var tabi ki.
Yaş 30 oldu ya hiç çocuğum olmazsa ya o planladığım güzel şeyleri ona yaptıramazsam diye.
İşte geçen gün dank eden şeyi söylüyorum.
İyi ki bir çocuğum olmamış.
Kendi ailemde sikayet ettiğim ne varsa onu yapacaktım.
Kendi yapmak istediyip de yapamadığım daha doğrusu yapmak için gerekli adımı bile atmadığım şeyleri başka bir insana çocuğum da olsa yapması için empoze edecektim.
Yapmadığını görünce %99 hayal kırıklığına uğrayacaktım.
Hayallerim gerçekleşmiyor diye.
Yahu dedim , kadın.
Çocuğun bunu şunu yapsın diye düşüneceğine kendin yapsana.
İlk hedefim kendi mekanıma geçer geçmez beyaz bir duvar yapmak olucak mesela.
Ben boyayacam.
Kendi hayallerimi kendime saklayıp kendim uygulamaya karar verdim.
Büyük bir buluş bu soyliyeyim.
Yahu başkasına hayalini empoze edeceğine kendin yapsana.
Çocuğu doktor olsun diye kıçını yırtanlar var.
Kolaysa sen ol.
Sen oldun mu ki , ondan bekliyorsun.
Bir film seyrediyordum.
Adam 50 yaşına gelmiş diyor ki ben hayatı daha iyi yaşamayı isterdim ama sorunlar sıkıntılar bitmedi.
Oğlu da diyordu ki doğru ama arada keyif alacağın şeyler yapabilirsin.
O zaman yaşamanın keyfi çıkar.
Kendin yaşamın keyfini çıkarmazsan yapmak istediğin çocuğunu nasıl mutlu edebileceğini düşünebilirsin ki.
Canın her istediğinde mıncıklayıp öperek mi?
Ben böyle düşünüyorum.
Calışsın bakalım biolojik zamanım tik tak.
Aynı zamanda başka saatim de çalışıyor tik tak.
Hayatımın saati.
Madem zamana yarışamam işbirliği yaparım.
Kendime armağan ediyorum bu süreyi.
Elime geçmeyen fırsatlara üzülmektense yaratabildiğim fırsatları değerlendirmek istiyorum.

21 Ağustos 2010 Cumartesi

Merhaba,

2 Hazirandan beri ilkel kamp hayatı yaşıyorum,neredeyse 3 ay olmuş.
Yaşadıklarımı yazmak istediğim zaman aklıma gelenler ne yazık ki yazabileceğimden fazla , ellerim o kadar hızlı değil şu anda.
Hatta klavye ile minik bir iletişim problemi yaşıyoruz. :)
Ama biraz anlatmaya çalışacak olursam kurumsal hayatımdan kalan maddeleme ile deneyebilirim.
Kendimi koruma
Her yerimi ısırıyorlar. Pis haşereler. Hatta bir örümcek saçımın içine girip kafamı ısırdı,1 hafta iğrenç kabuk bağlamayan iltihaplı bir yara saçlarımın arasında kaşınıp durdu. Ellerim ayaklarım bacaklarım ya taze yaralarla ya da eski yaraların izleri ile kaplı.
Bir de denizde yakarca denilen bir şeylerin saldırısına uğradım.
Stigmata filminde gözükmeyen bir güç beni kırbaçlamış gibi izlerle dolaştım bir kaç gün.
Geçen gün tabela boyuyordum,bütün gün tiner kokusuna maruz kaldım,kafalar güzelleşti,merdivenden ters yuvarlandım, sırtımda kocaman bir yara var.
Avustralyali arkadaşım sex yarasına benziyor dedi.
Şimdi yaramı özellikle açık tutuyorum.
Yahu insan vücüdündaki yaraları seksi bulur mu?
Bulurmuş.
Bir kere de karidesten zehirlendim,alerji oldum, davul gibi şiştim,dudaklarım 10 katına fırladı.
Abartıyorsam başıma bir daha gelsin o kadar yani.
Hatta o sırada beraber olduğum kişi yanıma gelmeye korktu , acayip bir yaratığa döndüm diye o gece.
Zaten trakinglerim sırasında illaki bir dikenli teller bacaklarımı yırtıyor,kendimi jiletlemiş gibi duruyor.
Tırmanışlarda bazen düşüyorum.
Ekmek dilimlerken ellerimi doğruyorum.
Bir yerlere garanti çarpıyorum haftada bir.
Şimdi bunları okuyan bu kadar negatifmi başlanır 3 aylık tatilini yazmnaya diyecek ama şöyle bir açıklama yapayım , ailemizin aman başına bir şey gelmesin diye el bebek gül bebek büyütmesinden sonra biraz zor gelse de zamanla kendi başının cağresine bakmayı öğrenebiliyor insan.
Yetişkin olmanın adımlarından biri de bu sanırım.
Ama hala bir ilgi manyağıyım.
Herkese yaralarımı gösterip "bak noooldu" diye ağlaşıyorum küçük kız gibi.
Utanmasam tam oraya öpücük isteyecem.

İletişim.
Çok acayip bir şey.Buralarda herkes kendi gibi.Haliyle kimse ile numaracıktan iletişim kuramıyorsun.
İstediğin zaman istediğin kişi ile konuşabilirsin ama muhabeti hoşuna gitmediği anda direkt ignore edebilirsin.
"Adamım seninle konuşacak çok fazla bir şeyimiz yokk".
Bir de dürüst ve açıklık da başlıyor.
Hayır,istemiyorum,hatalısın kelimeleri hayatıma girdi.
Ohhh be iyi ki de girdi.
Dışarıdan ayrı içeriden ayrı konuşmuyorsun.
Açık ve direkt olmak süper.
Karşındaki sevmezse sevmesin seni, çok da fifi.
Ama bunun yanında gerçektende çok iyi dostlar ve seveceğin insanlarda giriyor hayatına.
Fanustan çıkınca farklı kültürler,inanışlar,renkler,diller fark etmiyor. İnsanı sevmeyi öğreniyorsun,yargılamalarından kurtularak.
Tek gereken şey bir şans verip sadece Merhaba demek.
Daha fazla şans vermeye başlıyorsun.
Arada çıkan hırtolara rağmen. :)
Onlarda bu işin rengi zaten.
Ama en önemli şeyi unutmamak lazım.
Gerçekten karşındakinin gözlerinin içine bak, iletişim o zaman gerçek oluyor.
Ne sen senin gözlerinden okunacaklarından kork, ne de karşındakinin korkmasına izin ver.
Bırak o da baksın sana.


Vakit geçirmek
Şimdi şehirde napıyordum.
İşten çıkıyorum bir yerlere yetişiyorum.Sürekli birilerini yakalama bir şeylere yetişme.
Hiç bir şey yapmadan öööyle durmanın nasıl bir şey olduğunu çok bilmezdim.
İlk zamanlar millete şöyle sorular soruyordum "Yaa sıkılınca buralarda napmak lazım?"
Bedava yaşamak için çalıştığım saatlerin dışındaki zamanın hepsi benim.
Ama hepsi.
Zaman korkunç yavaş şehirden sonra.
Dün yaşadığım olayı bir hafta evvelmiydi o ya diye düşünebiliyorum bazen.
O yüzden hayatıma yeni şeyler soktum kendimi eğlendirecek.
Birincisi POİ çevirmek.
Burada onu ateşle çevirenler var.
Acayip hırs yaptım ben de öğrenecem bunu diye.
Çevirirken ucundaki toplardan baya bir dayak yiyorum.
En çok da çevirmeye konsantre olmak yerine tutup onu yaparken ne kadar havalı gözükeceğimi düşünürken düzgün dans hareketi yapmadığım için kafama yiyorum.
Karete kit deki sensei gibi.
Bana fokuslan diyor.
Haklısın dostum. :)
Kitap okuyorum.
İlk zamanlar taktım aman spiritual kendini geliştirme gibi şeyler okuyayım diye ama şimdi Agatha Christie gibi light şeyler de ekledim.
Amaç keyif almak olmalı canımı sıkmak değil.
Deli gibi yürüyorum.
Şelaleye falan tırmanıyorum.
Geçen gün Kabak vadisindeki şelaleye gittim.
Azap yolu.
Tam 1.5 saat boyunca yokuş yukarı yürüyüş.
Ama sonrasın da ödülü büyüktü.
Şelaledeki kayaların kokusu bile değişik.
Renkler,sesler,böcekler,su,serinlik.
Kendini kaybediyor insan.
Güneş batımını seyrettim Kelebekler tam 2 ay her akşam 8 de.
Ve şunu söylemek istiyorum.
Siz enayiler çelik ve beton yığılarının içinde depresif akşam haberlerini, beyin hücrelerini öldüren IQ seviyesi düşük senaryolu dizileri izlerken güneş bir renk şöleni yaparak sana hayatında yaşamadığın duyguları yaşatıyor.
Gözlere ziyafet dedikleri bu olmalı.
Kendine bir güzellik yap ve şu omrune senelerce tepende duran güneşin parlak turuncu bir topa dönüşerek suya girmesini izle.
Yıldızları da seyrediyorum.
Her gece hem de.
3-4 akşam evvel sahilde meteor yağmurunu seyrettim.
Gece güzel.Yıldızlar da öyle.
Sahte ışıklarımız yüzünden her ne kadar her zaman göremesek de.
Her gün yıldız falına bakacağına gel yıldızları seyret.
İyice dalıp gidersen içinde yüzebilirsin.
Ayı seyrediyorum.
Denize yansımasını.Dolunayda beyaz ışık tutuyor bize.
Ay gerçekten romantik bir uydu.
Tavlıyor insanı.
Denize giriyorum, kumlarda yürüyorum.
Kendi kedinme şarkı söylüyorum yolda yürüken,bazen de dans ediyorum.
Bir iki kere yakalandım o halde birilerine.
Yıkanırken de bazen şarkı söylüyorum.
Sesimi beğenmiyenler kusura bakmasın.


Veee Kadın olmak.
Being 30 rocks. :)
Güneşten yanıyorsun,sürekli terliyorsun,manikür pedikür yok.
Pis yırtık kiyafetler giyebiliyorsun.
Ama gene de ömrümde hiç bu kadar güzel olmamıştım.
Çok ciddi söylüyorum.
Bir kere hep gülüyorum.
Hep gülmek otomatik insani genç hissettiriyor kendine.
Ağladığım zamanlarda oldu.
O zaman da dibine kadar ağladım.
Kesinlikle gözyaşımı tutmaya sesimi kısmaya çalışmadım.
Tüm duygularımı yaşıyorum o anda.
Hiç bir şeye olmamış gibi davranıp maskelemiyorum.
Bir kaç gün boyunca aşk acısı çekerken insanlar gelip bana gözlerinde hüzün var dedi.
Facebookta bunun kanıtı var.
Başkasının resmini çekerlerken ben de kenarda durmuşum boynumu sağa kırıp öyle uzaklara dalmışım gitmişim.
Suratımda da garip bir tebessim var.
Heralde dediğim gibi duygularını zamanında maskelemeden yaşamak insana garip bir huzur veriyor.
Güzel hissediyorum dedim ya.
Zaten burada çirkin kadın yok ki.
Sürekli yarı çıplak gezip ,( hatta yarıdan fazla,) saçlarını dağıtan , dans eden özgür güzel kadınlarla dolu burası.
Erkeklerde hırto dolu o ayrı :)
Tatile gelip bu çıçeklerden bal alıp evlerine skor yaptım diye dönmek isteyen çok.
En güzeli de onları maymuna çevirmek.
Dün akşam 3 kız bir adamın maymuna çevirdik mesela, aynı anda cilve yapıp neye uğradığını şaşırttık.
Hatta olay şöyle başladı.
Biz kızlar Poi çeviriyorduk.
Bu da oturmuş masada gözlerini dikmiş bakıyor.
Göz kırptım hooop hemen yakın masaya.
Yanımdaki kız Poi sini verdi o da çevirsin diye, valla çevirdi adam.
Öbür kız hadi bize dans et dedi.
Vallahi de billahi de etti.
Bara çıktık bir anda 8 kadın olduk.
Aslı diye başka bir çılgın geldi aynen şunu dedi;"Sevim, etrafta hiç erkek yokmuş gibi dans et".
Hiç kendin için dansettin mi.
Nasıl gözükürüm diye düşünmeden.
Bir denemelisin.

Bu kadar detaya niye girdim acaba diye düşünürken daha evvel hep beğenilmek için giyinip boyanıp ona göre hareket ettiğim günlerin gerçekten çok geride kaldığını ve özgür olmanın gerçekten böyle bir şey olduğunu dank ettiğini fark ettim.

Farketmek.
Vadiye geldiğim ilk gün kafayı farkındalıkla bozmuş biri ile tanıştım.
Sürekli farkındamısın diyordu.
Yavaş yavaş uzadım onunlan olan iletişimimden.
Farketmek sürekli farketmeye çalışarak olmuyor.
En azından bende.
Olayları yaşayıp neden sonuçlarını irdelerken,o neden ve sonuçları zamanla düşünmeyip bende yarattığı değişikliğe bakıyorum.
Bir arkadaşım aşk acısını yaşadığım günlerde , durumumdan haberdar olmadan bildiği bir şeyi söyledi şansa.
Karnına ok saplansa ne yaparsın?
Oku atana,okun boyutuna,nereden geldiğine mi bakarsın dedi.
Ben de evet dedim.
O da yanlış dedi.
Kan kaybedersin o zaman vakit kaybından.
Oku çıkaracaksın direkt.

Dedim ya vakit bol
Kendini de izleyebiliyorsun.
Hep derdim ki ya şöyle normal bir insan olsam birazcık.
Şimdi bu uzun tatilimde saldım çayır durumlarından dolayı en doğal halimle kaldık mı baş başa.
Normalde insanin sevmediği arızaları ve egoları meğer kendini en çok eğlendirecek şey oluyormuş.
Yüksek sesle şunu çok kez söyledim gülerek " Ya ne komik bir kadınsın sen".

Son sözler
Bulaşık yıkamak tualet temizliği,oda temizliği falan son zamanlardaki işlerim.
Meditasyon yapmama gerek kalmıyor.
O bulaşıkdaki tabakların temizliği ve o yığının bitmesi var ya.
O sırada dünyanın en önemli meselesi halini alıyor.
Bu arada tualet de kitap okumayı özledim.
Daha rahat yatakda yatmayı da özledim.
Sinemayı özledim.
Ailemi arkadaşlarımı özledim.
Özlemek mutsuzluk getirmiyor.
Sadece özledim.

BU arada kim ne derse desin.
Teknoloji kötü bir şey değil.
Tutup silah bomba ve gereksiz ıvır zıvırı icat eden adamın düşünce yapısı yanlış.
Bulaşık yıkarken litrelerce su gidiyor üzülüyor insan.
Bulaşık makinesi bu yüzden iyi bir şey.
Suyun geri dönüşümünü sağlayacak tesisat da iyi bir şey.
En önemlisi bilginin hızlı yayılmasına fayda sağlayan şey de teknolidir.
Ve iletişimin.
Vadiye gelip teknoloji tuu kaka, insan özüne dönüp böyle yaşamalı diyenlere de kapak olsun bu.
Bu tatil sadece.
Alman gereken mesaj sadece teknolojiyi boklamak olmamalı.
Benim aldığım mesajlardan biri çok fazla şey taşıdığımız,ve bu fazlalıklar için mucadele ettiğimizdir.
Kendi istediklerimiz için etmek varken.

Ve bir şey daha.
Calışmak güzeldir.
İşini hakkını vererek düzgün yaymadan yaparsan kimsenin senin hakkını yemeye hakkı olmaz.
Her zaman yemek yersin.
İstediğin an çekip gidebileceğini de unutma.
Esaret de insanin içindeymiş.
Sevgiler...

17 Mayıs 2010 Pazartesi

KAMP YAPIN

Para insanın icat ettiği bir alışveriş sistemi.
Nasıl oldu bu sistem;
Tarihe baktığımız zaman önce insan ihtiyaçlarını birbiri ile takas yaparak karşılıyordu.
1 tavuk için 2 kilo arpa mesela..
Daha sonra Lidyalılar parayı bulmuş!
Günümüze kadar gelişinde bu sahip olunan parayı daha da arttırmak için ;parayı para ile satmak veya almak bankalardan çekici düşük faizli taksitli kredi almak , ihtiyaçları minimumda yaşayabilmek varken her geçen gün daha fazla şeye sahip olmaya çalışmak çıktı başımıza.
Insan icadi olan bir şey yüzünden borç harç içinde yaşayıp hayatımızın en az 3 te birlik bir bölümünü anamız ağlayana kadar çalışıbiliyoruz.
Bu 80 senelik ömürde 26.6 sene eder ki buna, para kazanmak uğruna kaybettiğimiz sağlımızı geri kazanmaya çalıştığımız zaman dilimi dahil değil.
Yani para kazanmak uğruna sağlığımızı tehlikeye sokup sonra o kazandığımız paraları sağlık giderlerine harcıyoruz.(günümüzde bunlar pek de cüzzi rakamlar değil)
Bunları yazdık da noldu
Bu sistemi değiştirebilir miyiz?
Hayır
O zaman ne yapmak lazım?
Kendi minimumlarımızı belirlemek lazım.
Bunu anlamanın en iyi yolu da bence kamp yapmak
Ben bir kaç kez kamp yaptım.
Ve insan o sırada anlıyor ki şampuan,güzel kıyafetler,barlar,alışveriş merkezleri hatta sifon olmadan bile yaşayabiliyor.
Sadece yaşamayı bırak keyif de alabiliyor.
En güzeli de şu
Kendini dinleyebileceğin bir zaman dilimi ve şaşırtıcı bir şekilde sıkıcı da değil
Bir sürü para harcadığımız kıyafetlerimizi takıp takıştırıp, piyasa bir bara gidip içkiye dünya kadar para harcayıp, sağından solundan piyasa yapmak için turlanan ve seni itiştirip bir pardon bile demeyen kalabalığın içine tekrar girdiğin zaman artık neyin gerçekten zevk verdiğini neyin ise sürü psikolojisi ile yapıldığını ayırt edebiliyorsun
Ben çok eğleniyorum kimin bana baktığını umursamadan çılgınlar gibi dans ediyorum muzik ile kendimden geçiyorum demiyorsan eğer şu teşhisi koyarsak yanlış olmaz,
Sürü psikolojisi ile yanındakinden eksik kalmamak için para harcama sendromu.
O yüzden başlıkta dediğim gibi
Kamp yap
Doğada
Yıldızların altında uyu
Rahat giyin
Ciğerlerine oksijen girsin
Ara ara sürüden kaç
Kır zincirlerini
Bir kaç gün dijitürkün laptopun olmadan da yaşayabilirsin
Sonuç olarak bu icat ettiğimiz para ile aldığımız icat ettiğimiz malların kölesi değiliz öyle değil mi?
Ben iki hafta sonra kaçıyorum mesela
İşten ayrılma sebebi ile fırsat bu fırsat dedim
Etrafımda aman iş bul hemen ne olacağı belli olmaz parasız kalma diye beni korkutan insanlara rağmen hem de
En az 1 ay minimum yaşamayı planlıyorum bakalım benim kölesi olduğum özliyeceğim neler çıkacak
Kendimi tanımak için en iyi fırsat bu fırsat.
Çok ama çok heyecanlıyım

10 Mayıs 2010 Pazartesi

SEVGİ

İnsan olmanın en kötü yönlerini düşünmeye kendimi o kadar çok adamışım ki iyi olanları gözden kaçırmışım.
Geçen gün yatarken uykuya dalmadan hemen evvel aklıma şu soru geldi.
Bu kadar zararlı yaratıklarız madem bu dünyada niye varız ki
Bir sebebi olmalı
İyi yapabildiğimiz şeyler de olmalı
Bizim düşünme konuşma ve elleri ile üretebilme dışında daha güçlü olduğumuz bir yönümüz olmalı.
Buldum sonunda
Bulmam ne çok uzun sürdü ne de dan diye kafamda yandı yanıt
Tek kelime
Sevgi
Çok basit gözüküyor di mi yanıt
Materyallere sahip olmanın verdiği koşuşturmaca da insanın kullanmayı unutup her geçen gün biraz daha derine attığı ve üzerini bir sürü şeylerle kapattığı gücü
Ama bir düşünün
Ben cidden vakit harcayıp düşündüm.
Bu dünyada herkes bir birini sevse nasıl bir yer olurdu
Düşünsenize bir dişçiye giriyorsunuz , o odada tanımadığınız herkesi seviyorsunuz , veya sokakta yüzüne bile bakmadığınız kalabalığı seviyorsunuz.
Biliyorsunuz ki onlarda sizi seviyor
Hayal etmeye çalışırken aklıma gelen görüntüler genelde seyrettiğim muzikal filmlerin sahnesinden fırladı
Herkes 32 diş yapmacık birbirine sırıtıyor
Sonra dedim bugune kadar gördüklerinle değil kalbinden hayal kur
Bir egzersiz yaptım
Sevgiyi herhangi bir kişiye yöneltmeden hissettiğim zamanları hatırlamak için.
Bir güneşin batışını seyrederken , veya yıldızlara bakarken , veya ıslak çimen kokusunu , hafıf meltemli bahar havasını , parkta oynayan çocukların görüntüsünü.
Sonra o görüntüleri silerek durduk yerde o sevgiyi yaşatmayı denedim.
Kolay bir egzersiz değil insan aklı hemen başka yerlere gidiyor.
Arkadaşımda kalıyordum , içeride maç seyrettikleri için şekerleme yapmaya gitmiştim.
Rica ettiler benden ben de mutfağa gidip kavun kestim.
Bu kez dedim kavunu sevicem.
Kokladım , rengine baktım.
Sevgi ile çekirdeklerini ayırıp , sevgi ile dilimledim.
Ne oldu biliyormusunuz.
Dilimler daha güzel oldu , baştan savma hızlı hızlı yapmadım.
Arkadaşlarımın önüne koyduğumda aman ben zahmet ettim bana minnettar olsunlar takdir etsinler diye bir karşılık beklentisi de gelmedi.
Yenildi bitti kavun.
Karşılıksız hiç bir ödülü olmayan sevgi için ne kadar harcadım 5 dakika.
Kim kazançlı çıktı
Ben.
Çünkü sevgiyle yapmak sadece yapmaktan daha kolaymış.
O yüzden bunu her gün yapmaya karar verdim.
Diyeceksiniz ki manyakmısın sevginin egzersizi mi olur.
Olur
İşine her gün küfür ede ede giden insan olmak yerine , işine karşı sevgi besliyen bir insan olursan daha kolay olur.
Cinselliği sevgi ile yaşarsan adı sevişmek olur
Yemeği sevgi ile yaparsan lezzeti olur.
Uyandığın zaman içinden sevgi ile yatağından kalkarsan pazartesi sendromları bile kalmaz.
Sevgiyi asıl kullanmamak aptallık
Supermen olup uçmamak gibi bir şey bu
Denense ne kaybedilir ki..

23 Nisan 2010 Cuma

İNSAN OLMAK

İnsan olmak ne kadar garip.
Dün yatakta yatarken kadın olmanın, doğurmanın bana ne kadar tanrısal bir güç verdiğini düşünürken birden doğada bunu yapabilen tek kişinin insan olmadığını hatırladım.
Bütün hayvanların veya bitkilerin yapabildiği bir şey.
Üremek.
Tohum ile toprak cansız gibi durur.
Tohumu toprağa atarsın, gözlere ziyafet mucizeler fışkırabilir bir anda.
Denizatlarının erkeklerinin doğurduğunu okumuştum bir yerlerde.
O halde yeni bir yaşam gücü yaratabilme kabiliyeti sadece insanda değilken, kendini yaratabilenle eş değerde görebilme kibiri nereden geliyor?
'Tanrı insanı kendi suretinden yarattı!!'
Sanırım bizim diğer canlılardan ayrıldığımız an düşünmemiz değil, düşündüğümüzü fark ettiğimiz an.
Sonra bu düşündüklerimizi bir şekilde seslendirebildik.
Düşündüklerimiz ile ellerimize emir vermeyi başarabildik.
Düşündüklerimizi gerçekleştirmeyi başarabildik.
Toprağı kendimize göre yönettik,hayvanları isteğimiz doğrultusunda eğittik.
Başa çıkamadıklarımızdan, yırtıcılırdan korunmayı öğrendik.
Demiri,çeliği,metali aldık.
Acayip acayip şeyler yaptık.
İletişimi globalleştirebildik.
Bütün bunları yapabilmek ister istemez insana bir kibir bir bir ego getirir.
Bunları insan değil, filler yapsaydı onların kibiri olurdu.
Düşünüyorum varım değil bence, düşünüyorum ve kibirliyim.
Ve bir şey daha.
Asla yetmiyor.
Hep daha fazlasını istiyorum.
Rahatım için.
Her geçen gün daha fazla şımarıklaşıyorum.

18 Nisan 2010 Pazar

Güle güle arkadaşım

Arforda 3 sene boyunca her sabah güne beraber başladığım dostum Derya;
Patronlara, müdürlere gıcık olduklarımıza karşı gruplaşıp ,yer yer dedikodu yaptığımız , yer yer yerin dibine sokup çıkardığımız arkadaşım Derya;
Zaman zaman can yoldaşlığı yapıp üzüntülerimizi ,sevinçlerimizi, sırlarımızı hatta bazi kirli camasirlarimizi paylaştığımız arkadaşım Derya;
Aptalca bir sebepten çocuk gibi küsüp aylarca konuşmayıp seneler sonra ancak bir kere eski günler hatırına buluşup konuşup güldüğüm arkadaşım Derya;
2 sene evvel hasta olduğunu duyduğumda geçmiş olsun diye ancak bir kere arayabilmeme rağmen bana "niye daha evvel aramadın " yerine "Kesinlikle smear testi yaptır sakın bu konuyu ihmal etme" diyebilecek kadar olgun arkadaşım;
2 sene boyunca bu kanser denen illete karşı vucudunun kaybettiği savaşta büyük bir cesaretle her saniyesinde her nefesinde inancınla savaşan arkadaşım;
Ruhun neredeyse hepimizin eninde sonunda öğreneceği cevabı benim için vaktinden evvel öğrendin.
Avuntu cümlelerimiz hazır ama bunu ancak biz de yaşayınca öğrenebiliriz öyle değil mi?
Şirkette ofisin taa öbür ucunda duyduğum koca HA HA sesli kahkahaların hep aklımda kalacak
Güle güle arkadaşım

13 Nisan 2010 Salı

aşk,sex,ilişkiler,güzellik ve MAGAZİN DERGİLERİ

Bugün doktorun bekleme salonunda masanın üzerine saçılmış kadın dergilerinin kapaklarına bakarken başlıklarına ilk defa farklı duygularla baktım.
ONU ELDE ETMENİN YOLLARI
ERKEĞİNİZİ YATAKTA ÇILDIRTIN
AŞKI 5 ADIMDA YAKALAMAK
YAZA POPOLARINIZ SIKILAŞSIN,MEMELERİNİZ KALKSIN
İÇİNİZDEKİ VAHŞİ ATEŞLİ KADINI KEŞFEDİN....
vs vs vs.
Açtım yazılara baktım, sonra şu soruları sormaya başladım.
Bir ;bu yazıları kim yazıyor , ve yazarken ne düşünüyor , gerçekten kadınların onun eşşiz sex ve ilişki bilgilerinden yararlanarak bir şeyler kazanacağını mı düşünüyor ?
Yoksa bizimle dalga mı geçiyor?
İki ; ben bu dergilere zamanında para saçtım mı?
Ne yazık ki evet
Kendimi daha şişman ve çirkin ve paspal hissetmemi sağladılar mı?
O da evet.
Bugüne kadar bir tane aklı başında bir tavsiyeye rastladım mı ilişki üzerine.
Rastladıysam bile bilemem çünkü sevişirken hiç de aklıma' bir saniye aşkım cosmopolitan dedi ki donumun içine mentollu şeker saklarsam senin aklını başından alırmışım ' demek gelmediği için verdiği tavsiyeler beni ne yönden geliştirdi bilemiyecem.
Kusursuz sex,aşk ilişki,kariyer,görüntü veee tabi ki kusursuz bir dolap.
Bir hesap yapalım, her ay bu dergilerde gördüğümüz şeyleri mükemmel kadın olmak için alsaydık.( ki aldık da, alıyoruz da )
17 sinden beri okuyorum, 30 oldum ( itiraf ediyorum son bir kaç senedir bunlara para harcamamaya karar verdim ama vermeseydim üzerine devam edelim bir senaryoya)
13 sene
156 ay
oraya koydukları ürün parça başına 200 den aşağı diil. Bunun kozmetiği, çantası,bluzu,elbisesi,aksesuarı, her ay ayakkabı alacak halimiz yok tabi ama bayanlar bilir rahat rahat 500 lira gider ayda. Ekonomi yapılmış halidir bu rakamın.
o da bugünün parası ile 78000 tl.
13 senede.
Neredeyse beylikdüzünde bir ev parası.
Her zaman derim ekonomi kadınlar sayesinde kalkınıyor.
Loreal marka rimelimizle gökyüzüne kadar uzaran kirpiklerimiz, nine west çantamız,steve madden ayakkabimiz,givenchy kırmızı ojelerimiz ile yatak odasında saten çarşafların üzerinde bizim için deliren erkeğimiz, ömür boyu tükettiğimiz meralar dolusu otlardan bizi asla üzmeyecek bir baskülümüz ve en önemlisi kalkık popomuz ile mükemmel bir hayatımız olacak.
Biz kadınlar akıllı diilmiyiz, niye işin içine güzellik ve mükemmel ilişki kelimeleri girince bir anda aklımızı kaybediyoruz
Erkeklerin beyni kafalarında diil bacak aralarında diye dalga geçiyoruz ama kusura bakmayalım biz de programlanmış salyaları akan robotlar gibiyiz.
Pavlovun köpeği de şartlanma yoluyla salgı salıyordu.
Biz de öyle şartlanmışız işte.
Bir keresinde yemekten sonra aman rujum gitti diye rujumu tazelerken karşımdaki çocuğa şu soruyu sordum.
Fark ediyor mu bu ruj senin için
Cevabı yazmama gerek yok heralde
Tabi ki kendimizi iyi hissetmek için yapılmasi gereken bazı şeyler var ama bu bir servet harcayarak kredi kartlarına abanmak veya aynaya her baktığında daha ne yapmalıyım diyerek bir eksik aramak olmamalı.
O yüzden piyasadaki çoğu kadın dergisinin bana bir şeyleri eksik yapıyormuşum muamelesi yaptığı için markette hak ettiği yer geri dönüşüm kutusudur.
Hay allah ağaç da kesiliyordu di mi bu dergiler için....

5 Nisan 2010 Pazartesi

SEVGİLİ;

Sevgili yaratan,tanrı,enerji,iç sesim,RA veya her ne isen
Şu an duyduğum kızgınlığı ve kini kafamdan atmama yardım et.
Alacağım kararlarda etkili olmasına izin verme
Sözcüklerime yansımasına da izin verme.
Kendime verdiğim sözleri tutmama,en azından hatırlamama yardım et.
Kafamda yaşadığım bu tartışmanın daha fazla sürmesine izin verme
Ziya muhatap olması gereken kişi bile ilgilenmezken söyleyeceklerimle kendi kendime kavga etmenin bir anlamı yok.
O yüzden bu yük kalksın ve yüklediğim anlamlar bitsin.
Bunu ciddi olarak yürekten söylüyorum......

1 Nisan 2010 Perşembe

ERKEK,ERKEK,ERKEK,ERKEK

Hayvanlar aleminde çoğunlukla süslü olan erkektir.
Niye?
Dişi beğensin ve onunlan çifteşsin diye.
Kimi zaman yeteneklerini sergiler,daldan dala zıplar veya şarkılar söyler,kimi zaman da güç gösterileri yapıp kazanan dişiyi hakkeder.
Niye
Kadının onu yatağına alacak kadar değerli olduğunu kanıtlamak için.
İnsanlar alemine bakalım.
Kadınlar boya sürüyor,kıllarını yoluyor,dünya paralar harcıyor,aç kalıyor, güç gösterisi beden gücüyle olmasa bile kendini en güzel hissettiği anlarda bile bir ortama girdi mi ilk baktığı şey 'benden güzeli var mı ?' oluyor.
Niye değişti bu denge.
Çünkü SEX özgürleşti.
Erkek de dedi ki tamam madem artık kızlar bu konuda daha özgür biz de hepsinden bal alırız.
Dışarıdaki biz boyalı bebeklerin çoğunluğu onlar için geceyi güzel finalleyecek potansiyel sex objeleri olduk.
Nereden mi biliyorum, arkadaşlarımın çoğunluğu erkek ve muhabetlerini biliyorum.
Bir tanesi bile o dışarı çıktığımızda gördüğü süslü püslü bebekler için, şu kızı bir kahve içmeye davet edim de daha yakından tanıyayım demiyor.
Çünkü aradan kahveyi çıkararak sonuca ulaşmanın yollarını öğrendiler.
Bayanlar sex artık bu beyleri tavlamak için bir araç değil çünkü o akşam senden sekerse onu alacak başka kızlar var!Sexy gözükmek bir fayda değil, hele güzel olmak avantaj hiç değil.
Hızlı tüketimin bir parçası yapıyor bu bizi.
Şimdi bir kaç zeki atlayacak, kadın da erkeği kullanır.
Evet ama kadın erkeği kullansa bile en azından duygusal ihtiyaçları için de kullanır.
Karşısındakini et parçası gibi görmez.
Şimdi bu yazı kızgın fırlatılıp atılmış bir kızın intikam yazısı gibi gelecek ama değil.
Çünkü erkeği suçlamak çok kolay.
Ama bir düşünelim önce...
Doğal kaynakların tüketilmesi gibi özgürce sex yapabilme hakkımızın da bu şekilde tüketilmesine biz göz yumduk.
Geçen gün düşünüyordum son zamanlarda kimse artık bir ilişki yaşayamıyor,kimse karşı cinse tanımak için bir şans vermiyor diye.
Şansa bir kız arkadaşım bir çocukla çıkmaya başladı.
Ama endişeli haliyle.
O kadar hırpalanmış ki korkuyor niyeti ne bu çocuğun diye. Sürecek mi diye.
Dedim en azından iyi yaklaşmış bu anın keyfini çıkar , en büyük günahı işleme.
BİZ NEREYE GİDİYORUZ sorusu gibi!!!!!
Abi çiçek gibi kızlarız onlar bizi ellerinden kaçırmasın, yalnız kalmayacaz diye olup olmadık adamlar bana yeterince uygun mu sorusunu sormadan o adamla gelecek hayallerine başlıyoruz.
İşimiz gücümüz olan kadınlarız ama gene de iş saatlerinde, yıkanırken, arkadaşlarımız ile muhabet sırasında bile, adamı düşünüyoruz.
Bu adamla yürümedi mi?
Hemen bir önceki erkek arkadaşımızı veya yeni tanıştığımız adamı düşünüyoruz.
Maşallah düşünülecek erkek hiç eksik olmaz beynimizden.
Bir sır verim mi.
Erkek arkadaşınız veya geçen geceyi geçirdiğiniz o yakışıklı bey şu an ya bir meslektaşıyla kahve içip geyik yapıyor, veya deliler gibi konsantre olmuş işini yapıyor.
Sizi düşündüğü falan yok.
Düşünseydi ARADI.
Aramıyor di mi ?
Çünkü düşünmüyor.
Akşama iş çıkış saatini bekleyin.
Belki o zaman arar?
Şimdi bakalım, adamlara onları kaybetmekten korkuğumuzu gösteriyoruz, savaş boyalarımız eksik olmuyor, ve hızlı tüketim malına dönüştük,gece gündüz manyaklar gibi de onları düşünüyoruz ve bunu da belli ediyoruz.
Hmmmmmmmmmmmmmm!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

27 Mart 2010 Cumartesi

NEDENNNN

Neden hiç NEDEN sorusunu iç rahatlığı ile soramıyoruz?
Gerçi herkes için geçerli mi bilmiyorum ama ben ne zaman bir şey olsa içimden ilk neden bunu yaptın diye sormak geçerken soramam.
Çünkü aptal gibi gözükmem istemem.
Çocukluğumda bile ailemi çıldırtırdım.
Neden tabela mavi, neden kadın saçlarını sarıya boyamış, neden hep akşamları yemek masasında herkesin kendi yeri var...
Çoğu zaman - eeeeeeeee aptal aptal sorular sorma cevabını almışımdır.
Ama daha da önemlisi kalbimi kıran cevplar almışımdır.
Tamam lafı dolandırdım, çünkü cevaptan korkarım.
Gerçek acıtır ya..
Zamanla sorular içine atılıyor haliyle karşında daha büyük sorular çıktığı zaman orada arada kalıyorsun.
Bir karar alıyorsun, Nedenini sormak yerine o an kimsenin huzurunu kaçırmamak için soru sormak yerine kafanda geçiçi bir cevap verip anı bir yalan üzerine kurtarıyorsun di mi?
Yaşandığın yalandan , gereksiz polyannacılık bazen de gereksiz depresifçilik oynadıktan sonra ulaşılan nokta zaten ilk anda sorsaydın alacağın cevabın noktası değil mi?
Nerdeyiz şimdi tekrar?
Zaman kaybı artı gerçek acı.
Geçenlerde yaşadığım bir olay, ne olduğu önemli değil.
O sırada neden sorusunu sorsaydım gerçeği bilecektim.
Ama sormadım cevaptan korktuğumdan , onun yerine benim yüzünden diye kendime ağırlığınca yüklenip iki gün Çin işkencesi çektirdim.
İçimde biri çığlık atmaya başlayıp SORSANAAAAAAA diye, bunun adının istek olduğunu hatırladım.
Neden isteklerimize kulak vermiyoruz.
SOR.
Sordum.
Cevabını öğrendim.
Veee rahatlama anı.
Oh be.
Cevabı da önemli değil.
En azından biliyorum artık.
Artık aptal aptal birilerinin yerine kendime cevap aramak yok.
Neden iletişimimizi biraz daha açıp karşı tarafa da kendini anlatma hakkı vermiyeyim ki?